Arşiv

Posts Tagged ‘kuantum’

Semâzen ve Gezegen

25 Mayıs 2012 3 yorum

Dünyanın En Mistik Dansı: Semâ

Medeniyetlerin ve yaşamın en eski tanığı Anadolu’da da yedi yüzyıldır durmayan bir dönüş, içerdiği gücü tüm dünyaya yayacak kadar etkili bir manyetik alan yarattı ve dönüşünü sürdürüyor hala… Bu dönüşün adı Semâ dönüşüdür ve başlatan da Mevlana adında bir Anadolu bilgesidir.

Hissettiğiniz her türlü duygunun, yaşadığınız sürede algıladığınız her şeyin temel oluşum sebebinde atomlar vardır. Sevdiğiniz birine dokunduğunuzda duyumsadığınız his; sizin elinizdeki atomların içindeki elektronlarla, o kişinin elektronlarının etkileşiminden başka bir şey değildir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilim, Kültür

Kuantum Fiziği ve Kuantum Düşünce

28 Aralık 2011 Yorum bırakın

https://i0.wp.com/www.indigodergisi.com/52/kuantum_fizigi_dusunce_uzay_dunya_demokritos_einstein_bohr_planck_05.jpg

Geçmişten geleceğe doğru akan Kuant parçacıklarıyla (bizim evrenimiz), gelecekten geçmişe akan (soyut evren) Takyon parça-bütünselliği arasında, sıfıra yakın bir Planck (*) zaman ölçüsü içerisinde Bir var olan bir Yok olan evren içerisinde varoluşumuzu gerçekleştiriyoruz.  Bu var oluş ve yok oluş’un merkezinde, AN ölçüsünde yaşayan insanlar, Bütün Evren ve Bütün Zeka kavramını anlayarak Bütün Düşünerek hareket edebilecekler mi?

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilim

Bilinen ve Bilinmeyenleriyle Albert Einstein

25 Haziran 2011 5 yorum

Albert Einstein, modern zamanların en ünlü bilim insanı… Uzay, mekân ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. Dağınık saçları ve çorapsız giydiği ayakkabılarıyla hep göze batan bu çok yönlü bilim insanının gizli kalmış dünyasında yolculuğa başlıyoruz…

Einstein, 1879 yılında Güney Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi; annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Diğer

Birleşik Alan Kuramı (Teorisi)

31 Mayıs 2011 Yorum bırakın

Aynı kuantum alanın kuantumları olan iki özdeş parçacığın ayırt edilmesi mümkün değildir. Çünkü Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre, bu özdeş iki parçacığın uzaydaki yerlerini bir ölçüde bulanık hale getirir ve ikisi birbirine biraz yaklaşıp sonra ayrılırlarsa hangisinin hangisi olduğuna karar verebilmek ilkesel olarak imkânsızlaşır. Bu yüzden de kütle, spin, elektrik yükü, momentum gibi tüm ölçülebilecek özellikleri aynı olan iki özdeş fermion, aynı kuantum durumunda bulunamazlar (bunlar fermi-dirac istatistiğine uyarlar). Bu yüzden bir atomun aynı enerji durumunda, biri yukarı diğeri aşağı spinli, sadece iki elektron bulunur ve bu durum diğerlerini de başka bir enerji durumunda (yani yörüngede) bulundurmak zorunda bırakır.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilim

Kuantum Kuramında Belirsizlik

22 Mayıs 2011 1 yorum

https://i0.wp.com/eski.orijinkutuphane.de/tl_files/orijin/SITENIN%20YENi%20KONULAN%20RESIM%20BLOGU/KUANTUM/kuantum1.jpg

1929 yılı mart ayı, gecenin geç saatlerinde genç Alman fizikçi Werner Heisenberg, Kopenhag’da Niels Bohr Enstitüsü’nün arka bahçesinde düşünceli bir şekilde geziniyordu… Tüm gece boyunca Einstein’in söyledikleri aklına takılmıştı “Bu, bizim neyi gözleyeceğimize kendisi karar veren bir kuram!”. Heisenberg aniden duraksadı; gözleri parladı: “Atomun çok küçük ölçeklerinde, kesin olarak bilinebilecek doğal sınırları olmalı”.

Bir parçacığın konumunu ya da momentumunu hassas olarak ölçmenin mümkün, fakat aynı anda ölçmenin mümkün olamayacağı sonucuna götürüyordu bu Heisenberg’i. Çünkü ölçüm aletleri ölçmeyi doğrudan etkiliyordu. Heisenberg, hemen ardından, ölçüm sürecini değiştirmeden, atom-altı dünya hakkında kesin bilgiler edinilemeyeceği sonucuna vardı.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilim, Bilinmeyen

Yıldız Tozu: Yaşamın Elementleri

21 Mayıs 2011 11 yorum

Çevremizdeki her şey, hayvanlar, bitkiler, toprak, hava, cep telefonumuz, otomobilimiz, gezegenler, yıldızlar ve elinizde tuttuğunuz  dergi “atom” adı verilen, maddenin temel yapıtaşlarından oluşmuştur. Peki, atomların kökeni nedir? Bu sorunun yanıtı gerçekten heyecan verici. Çünkü bizi ve çevremizdeki her şeyi oluşturan elementler, Büyük Patlama’dan süpernova patlamalarına kadar birçok olayı yaşamışlar.

Vücudumuzdaki atomların büyük bölümü, 13,7 milyar yıl önce Büyük Patlama’nın hemen ardından oluşmuş ve o günden bu yana değişmeden kalmış durumda. Evrende en çok bulunan element olan hidrojen, vücudumuzdaki atomların da çoğunu oluşturuyor. Evrenin yaklaşık % 90′ını, vücudumuzunsa yaklaşık % 60′ını oluşturan hidrojen, ilkel evrenin oluşturabileceği, sadece bir proton ve bir elektrondan oluşan en basit element.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Astronomi - Uzay, Bilim

E=mc² : Kütlesiz Kütle

21 Mayıs 2011 Yorum bırakın

E=mc²’yi Öğretmek

Einstein’a göre kütle-enerji ilişkisi, özel görelilik kuramının en önemli sonucudur.Çoğu eğitimci, modern fizik dersinde bu konuyu giriş bilgisi olarak verir. Nükleer fizik problemlerinin çözümünde gerekli olan E=mc², basit matematiksel bir bağıntı olarak ele alınmasına karşın, bu bağıntının ne anlama geldiğini tartışmak çok daha faydalı.Bu bağıntı , madde ve enerjinin doğası hakkında ne söylemekte? Durgun kütle yalnızca kuvvet alanlarının enerjisinden mi meydana gelmektedir? En azından maddelerin kütlesinin %90’ı için, bu soruya verilen cevabın “evet” olduğunun şimdilik tam farkına varılmamış görünüyor.

E=mc² ’nin Anlamı

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilim

Zaman Kavramı ve Zaman Yolculuğu

15 Mayıs 2011 3 yorum

Zaman Nedir

Zaman, iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde , nesnellikte yoktur! Bu nedenle zaman cismin kesinlikle belirleyici faktörüdür. Hareketin hızı zamanın da hızıdır. Görelilik ve kuantum varsayımlarına göre zaman ile uzay birbirleriyle doğrudan ilişkili ve bağlantılıdır. Zaten zaman ile uzay birlikte anlamlıdır. Biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Bunu şöyle özetleyelim : elektrik yükünün çevresindeki elektrik alanı , o elektrik yükünün bir bağlantısıdır. Tıpkı bunun gibi geometri ile kinamatik ‘den oluşan eğri yada düz uzay-zaman metrik alanı da özdeğin (maddenin) bir bağlantısıdır. Elektrik yükü olmadıkca, elektrik alanı nasıl olmaz ise ; maddesiz bir ” metrik alan”, eş anlamıyla ” uzay-zaman ” da varolamaz. uzayla zaman, düşünsel tasarımlar değil , maddesel nesnenin içinde bulunan nesnel zaman-uzay madde somutluğundan oluşmuş bir bütündür.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilim, Bilinmeyen

Dördüncü Boyut Gemisi

15 Mayıs 2011 6 yorum

Zaman denildiğinde ne anlıyoruz? İlk olarak başlangıç ve bitiş kavramlarını çağrıştırır bize. Çünkü biz doğarız başlar ömür kronometresi çalışmaya ve son nefese kadar vaktimiz vardır bize sunulan hayat hediyesini yaşamak için. Düz bir çizgi hayal ederiz hemen, ömrümüzü de bu çizginin üzerinde geçirdiğimiz bir yol. Sonunda süre dolar, yol biter ve kronometre durur. Peki zaman da durmuş mudur bu anda?

Peki nedir zaman? Hep yarış halinde olduğumuz, yetişmeye uğraştığımız, bazen durmasını istediğimiz ya da bir an önce geçmesi için sabırsızlandığımız zaman nedir? Evrenin her yerinde aynı mıdır? Dümdüz bir çizgi midir? Hep ileriye doğru mu akar? Zamanın sonu var mıdır? Maddeye bağımlı mıdır yoksa madde olmasa bile zaten kendi başına var olan bir olgu mudur? Boyut mudur yoksa?

Daha fazlasını oku…

Antimadde (Karşımadde)

01 Mayıs 2011 5 yorum

“Karşı madde, bir farkla fizik madde ile özdeştir. Karşı madde, normal maddelerde bulunan elektrik yüklerinin zıddı zerreciklerden oluşur. Karşı madde, insanlığın bildiği en güçlü enerji kaynağıdır. Yüzde yüz verimlilikle enerji çıkarır (nükleer yarılım verimliliği yüzde bir buçuktur). Karşı madde kirliliğe yada radyasyona neden olmamakla birlikte, bir damlası gün boyunca New York Şehri’ni aydınlatmaya yeter. Buna rağmen, bir sakıncası vardır…

Daha fazlasını oku…

Bilgi Yok Olmuyor

29 Nisan 2011 Yorum bırakın

Uzayda ‘karadelik’ adı verilen birtakım gök cisimleri bulunuyor. Bunlar ölü yıldızlardan arta kalan öylesine yoğun cisimler ki yakınlarındaki tüm nesneleri içlerine çekmekte, ışığı dahi dışarı salmamaktadırlar. Karadelikleri uzayda doğrudan göremiyoruz. Varlıklarını ancak yan etkileriyle, parçaladıkları ve içlerine doğru çektikleri yıldızları gözleyerek tespit edebiliyoruz.

Karadeliklerin matematik kuramı ile uğraşmış olan İngiliz matematikçi S. Hawking bu cisimlere giren nesnelerin yok olduklarını ancak bilgilerinin yok olmadığını, Temmuz ayında Dublin’deki bir bilimsel konferansta kabul etti. Yani, karadelikler başka evrenlere açılan kapılar olmuyorlar. Yuttukları cisimlerin bilgisini şimdi olmasa bile, ilerde (parçalandıklarında) geri vereceklerine inanılıyor. Zira, Kuantum Kuramına göre bilgiyi tümüyle yok etmek mümkün değil.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Diğer

Kuantum Sıçraması

21 Nisan 2011 3 yorum

 

Albert Einstein’ın görecelilik teorisi, ışığın hızını evrensel hızı sınırı olarak belirledi ve mesafe ve zamanın mutlak olmadığını, kişinin hareketi ile etkilendiğini gösterdi.

Hareket halindeki bir saat her zaman hareketsiz bir saatten daha yavaş çalışır görünür, çünkü zaman bir cismin hareket ettiği hız ile ilişkilidir. Teoride bu gerçek zaman yolculuğunu mümkün kılıyor – en azından eğer çok hızlı bir uzay gemisine sahipseniz.Şunu düşünün: Eğer bir astronot ışık hızının hemen altındaki bir hızda altı ay boyunca uzayda seyahat ederse ve Dünya’ya geri dönmesi de altı ay sürerse, gelecekteki dünyaya ayak basacaktır. Astronotun ışık hızına ne kadar yakın yolculuk yaptığına bağlı olarak astronotun saatinde bir yıl geçerken, Dünyada on binlerce yıl geçmiş olabilir.

Daha fazlasını oku…

Sıra Dışı Bir İddaa: Planck Mesafesi ve Kur’ân

18 Nisan 2011 3 yorum

Yazar: Prof.Dr. Necat Yılmaz
Kurân’ın içindeki 19 koduna, ilk olarak 1974 yılında Amerika’da yaşayan Müslümanlar tarafından dikkat çekilmişti. Özellikle Ebcet (kelimenin matematiksel değeri) hesabı yapılarak Kurân’ın bu mucizesi açıklanmaya çalışılmıştır.

Kurân-ı Kerim’in bir matematik mucizesi ve kodlaması vardır şüphesiz fakat ben bu araştırmamda matematiksel hesaplamalar, tarihlerden çıkarımlar vs. yapmadım.
Ben temel fizik yasaları ile kuranın bu ayeti arasında bağlantı kurdum. Ebced hesabı ile yapılan matematiksel hesaplamalara çeşitli itirazlar veya önermeler gelebilir, fakat temel doğa yasaları herkes için sabittir.
Bu konuda daha önce yapılan araştırmalar hep 19 sayısı üzerinde durmuştur. Hâlbuki Kurân Müddessir suresinde yer alan ayeti “Üzerinde 19 vardır” demektedir (Müddessir suresi 30). Hâlbuki Kurân’da 19 vardır diyebilirdi. Israrla ayette ‘üzerinde 19 vardır’ denmiştir neden?

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen

Bilimin Son Sınırına mı Gelindi ?

14 Nisan 2011 Yorum bırakın

Son zamanlarda, ileri bilim çevrelerinde, Bilim adamları ve filozoflar arasında şu konu tartışılmaktadır: Acaba bilimin sonuna mı gelindi?

Bu konuda yazarın kendi fikri şudur: Evet, bilimin, teknolojik konuların değil ama, bilimsel formül ve denklemlerin en son sınırına ulaşılmış bulunulmaktadır. Bu kitabın yazarı, bundan sonra artık daha ileri seviyede bilimsel denklemlerin, formül, teori ve yasaların yaratılamayacağı düşüncesindedir.

Bilimsel denklem, formül denilince teknolojik buluşlar, gelişmeler, yeni keşif ve icatlar kastedilmemektedir. İleriki yıllarda daha binlerce yeni icat, keşif ve buluş yapılacaktır. Bir gün en hızlı otomobili kağnı arabası yerine koyan bir araç, en hızlı bilgisayarın yerini alacak yepyeni sistemlerin imal edileceği bir gerçektir. Fakat bütün bu yeni şeyler şu anda sahip bulunduğumuz denklem ve formüllerin kullanılması ile yapılacaktır.
Bilimsel denklem ve formüllerin, yani kuramsal bilimin artık son sınırına ulaşmış bulunuyoruz, derken önce şu hususları göz önüne almak gerekir.

• Einstein 1905’de Özel Relativite Teorisinde, ışık hızının evrenimizdeki en son hız olduğunu, ona ulaşınca cismin kütlesinin sonsuz, boyunun sıfır olacağını ve cismin üzerindeki zamanın duracağını ispat etmiştir. Bilgi dahil hiçbir şeyin ışık hızından daha hızlı gidemeyeceğini göstermiştir. Evrenimizde ‘sonsuz’ diye bir şey yoktur, zira evrenimizin kendisi bile sonsuz değildir, eni, boyu bellidir.

• Atomun içinde 10-18 metreye kadar inen Kuantum Mekaniği mikro dünyalardaki bilgilerimizin daima belirsiz kalacağını, atomun içindeki olayların hiçbir zaman tam olarak bilinmeyeceğini ispat etmiştir.

• Kuantum Kromodinamiği (QCD) Teorisi gluonların hiçbir zaman birbirinden ayrılamayacağını ve dolayısıyla bir kuarkı parçalayıp içindekileri keşfetmenin mümkün olamayacağını ispat etmiştir.

• Süpersicim Teorisi parçacıklar yerine titreşen ve titreştikçe parçacıkları ve kuvvetleri üreten 10-33 cm boyunda sicim halkalarını öngörür. Teori, uzay ve zamanla ilgili bütün sorulara cevap verebilecektir. Teorinin sayısız çözümü olup, hangisinin doğru olduğu bilinememektedir, ayrıca o bir matematiksel olaydır, ne bir madde nede bir enerji. 10-33 cm ise insanoğlunun düşünemeyeceği bir uzunluktur. Bu uzunluktaki bir sicimin elde edilmesi için imal edilecek hızlandırıcının çapının 1000 ışık yılı olması bile yetmeyecektir.

• Kaos Teorisi kuantum belirsizliğindeki fenomenlerin hiçbir zaman belirlenemeyeceğini, Kurt Gödel’in eksiklik teoremi hiçbir şeyin tam anlamı ile tamamlanamayacağını ileri sürmektedir.

• Şu anda sahip bulunduğumuz en büyük enerji 102 GeV’dur. GUT-Büyük Bileşik Teoriyi (Elektrozayıf+Güçlü Nükleer Kuvvet) elde etmek için gerekli hızlandırıcının enerjisinin 1015 GeV olacağı bilinmektedir. 1015 GeV düşünülemeyecek kadar büyük bir enerjidir.

• TOE =Her Şeyin Teorisini (GUT+Gravitasyon Kuvveti) elde etmek için gerekli enerji seviyesi ise insan hayal kapasitesinin dışındadır.

• Bir karadeliğin ortasındaki tekillik noktasında yoğunluk ve gravitasyon sonsuz büyük, hacim ise sonsuz küçüktür. Tekillikte evrenimizin yasaları, bildiğimiz denklem ve formüller geçerliliğini kaybetmekte ve orada başka bir evrenin yasaları işlemektedir. Bir karadeliğin yuttuğu cisim 10-33 cm boyunda parçalara ayrılmakta ve ışık hızından daha yüksek bir hızla içeri girmektedir. Minimum ışık hızı, maksimum sonsuz hızla yol alan takyon parçacığı ise başka bir evrenin parçacığı olup, bizler için sanal bir nesnedir. Bir karadeliğin arkasında bulunduğu sanılan kurt deliği ve akdelikler ise bizler için hiçbir zaman ispat edilemeyecek şeylerdir.

• Evrenimizin bir Büyük Patlama (Big Bang) ile başlamış olduğu artık bilinmektedir. Big Bang’ın sıfırıncı saniyesi (tekilliği) ile 10-43 ‘cü saniyesi arasında nelerin olup bittiğini anlayabilmek için GUT’u elde etmek gerekir, yani 1015 GeV’lik bir enerjiyi yaratmak. Sıfırıncı saniye ve arkasını anlayabilmek için ise bir TOE veya sonsuz boyutta bir enerjiyi elde etmek şarttır. Bunların bizler için imkansız şeyler olduğu bilinmektedir.

• Planck uzunluğu olan 10-33 cm’deki ve karadeliğin sonsuz yoğunluğa sahip tekilliği içindeki malzemeler kuantum köpüğü olup, sadece hayal edilebilen bir maddedir. Bunlar için Genel Relativite ile Kuantum mekaniğinin birleştirilmesi gerekir. Hiçbir çalışma bunun yakınına bile gelememiştir.

• Bir DNA molekülünün üzerindeki nükleoditlerin dizilişi ve çevrede yer alan 80.000 genin içine depolanmış 3.5 milyar bilginin çözülmesi çalışmaları Human Genemo projesi kapsamında 10 yıldır yapılmakta olup 15 yıl sonra tamamlanmış olacaktır. Canlı yaşamın bu en dip noktası bir gün anlaşılacaktır. Bu noktanın ilerisi artık yoktur.

• Doğada, doğa yasalarını işleten dört tane temel kuvvet bulunmaktadır. Bir beşinci kuvvetin mevcudiyetine dair herhangi bir belirtiye şu ana kadar rastlanmamıştır. Bilinen bütün doğa yasaları ise bilinen dört temel kuvvet ile başarılı bir şekilde açıklanabilmektedir. Burada herhangi bir açık bulunmamakta ve bütün taşlar yerine oturmaktadır.

• Evrim bir gerçektir. Doğayı işleten şahane yasalardan biridir. İnsanoğlu, Dünya kurulduğundan bugüne kadar gelmiş geçmiş 2 milyar canlı türünden sadece biri, fakat en başarılısıdır. 2 milyar türün %98’i evrimlerini tamamlayıp yok olmuşlardır. İnsan türünün geçmişinin 3.8 milyon yıl önce başlamış olduğu, türlerin yaklaşık süresinin 1 milyon yıl olduğu düşünüldüğünde, insan soyunun daha milyonlarca yıl sürmeyeceği bir gerçektir.

• Evrende bizden başka gelişmiş uygarlıkların bulunduğu, her ne kadar şu ana kadar hiçbirinin bir izine henüz rastlanmadıysa da, çok büyük ihtimaldir. Böyle uygarlıkların bizlerden daha ileri seviyede bir bilime sahip olmuş oldukları düşünülemez. Çünkü bizler, relativite teorilerini, kuantum alan teorisini, süpersicim ve süpersimetri teorilerini ve diğerlerini keşfetmiş bulunmaktayız. Bunlar evrensel fiziğin son teorileri olup, diğer uygarlıkların bütün bunların ilerisinde teorileri bulmuş olabilecekleri düşünülemez.

Bilim 1850 ile 1950 arasında altın devrini yaşadı. Bu tarih aralığındaki gelişmeler çok hızlı oldu. Bugün sahip bulunduğumuz bilimsel denklem ve formüllerin daha ilerisine gidebilmek için ışık hızından daha büyük bir hız elde etmek, sonsuz ve sıfır değerlerine ulaşmak, kuantum belirsizliğini açıklığa kavuşturmak, kuarkları parçalamak, sicimleri tanımlamak, 1015 GeV’den daha büyük bir enerjiyi yaratmak, TOE’yi elde etmek, tekillik noktalarına girebilmek, kuantum köpüğünü tarif etmek, bir beşinci temel kuvveti keşfetmek ve daha onlarca milyon yıl yaşamımızı sürdürebilmek gerekir. Bütün bunların olamayacağı ise halen ispat edilmiş durumdadır.
Bugün sahip bulunduğumuz denklem ve formüller, yukarıda belirtilen sınırların içindeki, bütün doğa olaylarını başarılı bir şekilde açıklayabilmektedir. İhtiyacımız olan şey, belirtilen sınırların dışındaki olayları açıklayabilecek denklem ve formüllerdir. Öte taraflardaki olayları açıklayabilecek formüllerin bu evrende mevcut olamayacağını ise Einstein ve diğerleri halen ispat etmiş durumdadır. Olamayacağı ispat edilen bir şeyin yanlış olduğunu ispat etmek ise düşünülemez.. Yani, evrenimize ilerde Einstein ve diğerlerinin formüllerinin daha ilerisini keşfedecek daha zeki ikinci bir Einstein gelmeyecektir.

Açıkçası, Big Bang’ın 10-43 ‘cü saniyesi, karadeliğin tekillik noktası ve 10-33 cm arasında sıkışıp kalmış durumdayız.

Sonuç: İnsanoğlu bugün sahip bulunduğu kuramsal denklem ve formüller açısından, bilimin son sınırına gelmiştir. Bilime inanan bir kimse artık büyük bilimsel dönemin sona erdiğine inanmalıdır.

Yazar: Yalçın İNAN
Kaynak

 

Kategoriler:Bilim