Arşiv

Posts Tagged ‘arkeoloji’

Gılgamış Destanı’nda Tufan

29 Mayıs 2011 3 yorum

Ey Tanrıların büyük üstadı, ey yiğit Enlil!
Ben, büyük Tanrıların gizini açığa vurmadım! Bilge kişi haberi düşünde almış…
O, böylece tanrıların gizini öğrendi.
Şimdi onun için bir karar vermek sana düşer!

(Gılgameş Destanı’ndan)

Bir zamanlar Dünya üzerinde yaşanmış olan büyük tufandan bahseden en eski metinlerden biri, Sümerlilerin “Gılgamış Destanı”na aittir.

Gılgamış Destanı, Mezopotamya’daki Uruk Kenti’nin efsanevi rahip kralı Gılgamış üstüne yazılmış mitolojik bir metindir. Ve geçen yüzyıla gelinceye dek unutulmuş bir çağın ürünüdür. Yüzyılımızda arkeologlar yorulmak bilmez bir çalışmayla Ortadoğu’nun kumlara ve sırlara gömülü kentlerini birer birer ortaya çıkartmaya giriştiler. O döneme kadar Nuh ile İbrahim Peygamber arasında geçen uzun sürenin tarihi yalnız Tevrat’taki “Tekvin Bölümü”nün 6. ve 9. Babları arasında anlatılıyordu. Gılgameş Destanı, bizi yeniden o çağlara geri götürmektedir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Kültür, Tarih

Hz.Nuh ve Nuh Oğulları

19 Mayıs 2011 4 yorum

NUH VE NUH OĞULLARI

Genelde, insan tarihinin 10,000 sene önce biten son buzul çağın gerilemesiyle başladığı inanılır, tabii burada taş devrinden başlayan yükselişten söz ediyoruz. Atlantis’in olması gerektiği çağda dünyanın büyük kısmı buzlarla örtülü olmalıydı. Bu buzlar hemen hemen Kanada’nın ve Kuzey Avrupa’nın çoğunu kapladığı gibi Güney Amerika’nın bazı kısımlarını örtüyordu. Demek oluyor ki, dünyanın etrafında ince bir kuşak uygarlığı barındıracak durumdaydı. Aslında dünyanın şimdiki durumu bundan iyi olmakla beraber yine de, onun yuvarlak oluşu ideal iklim açısından güneşi bazı yerleri fazla, bazı yerleri az ısıtmaya ve aydınlatmaya yol açıyor. Ancak, buzul çağı ile ilgili bilmediğimiz birçok şey vardır. Buzul çağların neden olduklarını bilim adamları saptayamamıştır. Bir takım hipotezler ortaya atılmıştır. Güneşte periyodik olarak ısı gücün azaldığı veya güneş sistemi zaman zaman soğuk alanlara girdiği ortaya atılmıştır. Ayrıca son buzul çağında tropik iklimlerin bitki ve hayvan çeşitlerinin bulunması iklim kuşaklarının yer değiştirdiği tezini güçlendiriyor.

Daha fazlasını oku…

Orion Takım Yıldızı – Eski Mısır İlişkisi

16 Mayıs 2011 2 yorum

https://insanveevren.files.wordpress.com/2011/05/orion.jpg?w=300

Ejiptologlar ve arkeologlar, yıllardan beri piramitlerin yalnızca ve yalnızca firavun mezarı olduğunu iddia ediyorlar. Oysa, I.Ö 2500 dolayında, henüz tekerleği bile bulmadığı varsayılan bir ülkenin, bütün kaynaklarını kullanarak bu devasa yapıları yalnızca firavunlarına gösterişli mezar olsun diye yaptıklarına inanmak zor. Hele Giza’daki üç büyük piramitten söz edince, isler iyice “garip” hale geliyor.

1994 yılında Robert Bauval adlı Belçika asıllı, çocukluğu Mısır’da geçmiş bir mühendisin “Orion Mystery” adlı sansasyonel kitabı yayımlanana dek, dünyanın bu en gizemli üç anıtının niteliğine ilişkin ciddiye almaya değer bir teori atılmamıştı ortaya. Erich Von Daniken’in spekülatif ve fazla hayalci “uzaylı atalar” iddiası, ancak beylik UFO masallarına malzeme oluşturabilecek dayanaklara sahipti. Ejiptoloji ve ortodoks arkeolojinin “piramitler firavun mezarıdır” varsayımları, Mısır’da sonraki dönemde inşa edilen (ve asla Giza’daki 3 piramidin kalitesine erişemeyen) yapılarda “mezar” düşüncesini destekleyecek bulgulara ulaşıldığından ötürü epey sağlam görünüyordu. Aslında ne Khufu’nun, ne Khafre’nin ne de Menkaure’nin piramitlerinde mezar, mumya ya da cesede rastlanmıştı ama bu, yaygın inancı değiştirmiyordu.

Daha fazlasını oku…

Göbeklitepe

14 Mayıs 2011 3 yorum

GÖBEKLİTEPE NEDİR?

Şanlı Urfa’ya 15 km uzaklıkta olan bu arkeolojik site üzerinde yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkan sonuç çok şaşırtıcı, Göbekli Tepe günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiş.

Arkeolojik olarak Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine (M.Ö 9.600 – 7.300) ait olan Göbeklitepe’de, bir tepe üzerine inşa edilmiş çok sayıda yuvarlak biçimli yapı bulundu. 1995 yılında arkeolog Prof. Klaus Schmidt tarafından Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün desteğiyle başlayan kazılar sonucu elde edilen verilere göre bu yapılar yerleşim amaçlı kullanılmamışlar. Göbeklitepe’de bulunan henüz sadece altı tanesi gün ışığına çıkarılmış, toplam 20 adet olduğu belirlenen bu üzeri açık yapıların dini amaçlı yapılmış olduğu biliniyor, yani bu yapılar dünyanın ilk tapınakları. Taş devrinden kalma bu tapınakların yapılış biçiminde ortak bir özellik göze çarpıyor, T biçiminde sütunlar ile çevrilmiş bu tapınakların merkezinde iki T biçiminde sütun karşılıklı olarak yer alıyorlar.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen, Tarih

Sfenks..?

12 Mayıs 2011 1 yorum

https://i0.wp.com/img223.imageshack.us/img223/6420/sfenks.jpg

Tek sesli ama önce dört, sonra iki, sonra üç ayaklı, yeryüzünde ya da gökyüzünde ya da denizde bundan daha değişken bir şey yoktur. Bu şey ayakları üzerine kalktığında gücü en zayıf, yürüyüşü en yavaştır. SFENKS’İN OİDİPUS’A SORDUĞU BİLMECE.

Sfenksle en çok ilişkilendirilen bilmece, Yunan efsanesinde Oidipus’un çözdüğüdür. Ancak el-Gize’deki piramitlerin yanında duran ve kötü ruhlu Yunan sfenksinin uzaktan akrabası olan Büyük Sfenks’i saran muammaların sayısı Oidipus’a sorulan bilmeceyi çocuk oyuncağı bırakacak kadar çok daha fazladır. Sfenks ne zaman yapılmıştır? Kim, kimin için yapmıştır? İçinde ya da altında gizli odalar var mıdır? Bu soruların muhtemel cevapları, arkeoloji, eski tarih ve jeoloji karışımı içindedir.

SFENKS NEDİR?

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen, Kültür, Tarih

Chichén Itzá – El Castillo: Kukulkan Piramidi

11 Mayıs 2011 1 yorum

Chichén Itzá, Mexico (Meridyen 20°40’N | Enlem 88°32’W)
Chichen-İtza Yucatan yarımadasını en fazla ziyaret edilen arkeolojik kalıntısıdır. Bu onun son derece güzel ve değişik mimarisiyle coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Bulunduğu mahal Meksika’daki Yucatan eyaletinde Merida şehrine 120 km mesafededir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Kültür, Tarih

Babil Kulesi ve Babil

11 Mayıs 2011 8 yorum

Babil Kulesi adına ilk kez Kutsal Kitaplarda Tevrat’ın Tekvin kısmının II. bölümünde rastlarız. “Ve bütün dünyanın dili bir ve sözü birdi. Ve vaki oldu ki, Doğuya göçtükleri zaman Şinar Diyarında (SÜMER) bir ova buldular. Ve birbirlerine dediler: Gelin, kerpiç yapalım ve onları iyice pişirelim ve onların taş yerine kerpiçleri ve harç yerine ziftleri vardı. Ve dediler: Bütün yeryüzü üzerine dağıtmayalım diye gelin kendimize bir şehir ve başı göklere erişecek bir kule inşa edelim ve kendimize nam yapalım”.

Tarihte kaydı geçmemekle birlikte ancak halk efsanelerinde nesilden nesile aktarılana göre Babil Şehri meşhur avcı NİMROT’un “NEMRUT” Krallığını kurmuş olduğu bir yerdir. Müslüman geleneklerine göre Peygamber İbrahim ile uğraşan ve onu ateşe fırlatıp öldürmek isteyen hain ve müstebit kral budur. Kutsal Kitabın 11inci ve sonraki fasıllarında anlatılmış olduğu üzere Babil adı dillerdeki karışıklığın simgesidir. Kutsal Kitaba göre Kule tuğla ve katran (Bitüm) dan yapıldı. Babil kelimesinin İbrani’ce kökü BALAL olup karışıklık demektir. Eski AKKAT diline göre ise BABEL, BABİLİ, Tanrı Kapısı, Tanrı Şehri demektir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Kültür, Tarih

Esik Kurganı (Issık Kurganı) ve Altın Elbiseli Adam (Khan Uya)

10 Mayıs 2011 3 yorum

Kurgan Nedir?

Kurgan, Orta Asya’da ki eski Türk mezarlarına verilen ad. Genelde devlet yöneticisi olanlar için yapılmışlardır. Kurganlar tahtalarla, bazen de taşlarla çevrili mezar odalarının üstüne bir metre ile yetmiş metre arasında toprak yığılmasıyla oluşturulur.
Kurganlarda asıl mezar odası bazen dikdörtgen, bazen kare veya oval olabiliyordu.
Cesedin bulunduğu yere bazen doğrudan ulaşılabiliyor bazen de bu oda altta yer alıyordu. Ceset odasının döşemesi ağaç kütükleri ve kalastan yapılıyordu. Cesetlerin başı doğuya çevrilmiş olur ve cesetler eşyaları ile birlikte kurganlara gömülürdü. Kurgan ın farklı bölgelerinde at cesetlerine de rastlanmıştır.Bugüne değin bulunan en önemli kurgan Kazakistan’da ki Esik kurganı’dır;

Esik Kurganı

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Kültür, Tarih

Ur Şehri

10 Mayıs 2011 6 yorum

Günümüzde Tel-El Muhayer olarak isimlendirilen Ur şehrinde yapılan kazılarda ele geçirilen medeniyet kalıntılarının en eskisi MÖ 7000′li yıllara kadar uzanmaktadır. İnsanların ilk uygarlık kurdukları yerlerden birisi olan Ur şehri, tarih boyunca birçok medeniyetin birbiri ardına gelip geçtiği bir yerleşim bölgesi olmuştur.

Ur şehrinde yapılan kazılarda ortaya çıkartılan arkeolojik bulgular, buradaki medeniyetin çok büyük bir sel felaketi sonunda kesintiye uğradığını, daha sonra zaman içinde tekrar yeni uygarlıkların meydana çıkmaya başladığını göstermektedir. Leonard Woolley, British Museum ve Pennsylvania Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen bir kazı çalışmasına da başkanlık etmiştir. Sir Woolley’in kazıları Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki çölün ortalarında gerçekleşti. Reader’s Digest dergisinde Woolley’in kazıları şöyle anlatılmaktadır:

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Tarih

Lineer A ve Phaistos Diski’nin Çözülemeyen Gizemi

10 Mayıs 2011 5 yorum

http://mathildasanthropologyblog.files.wordpress.com/2008/04/minoan-disque_de_phaistos_a.jpg

Tarih: İÖ I750-?1450
Yer: Girit

“Phaistos Diski’nin çözümü için pek çok varsayım geliştirilmiştir ve öneriler pek çok hayali yöne doğru gitmektedir: Baskça, Çince, Dravid, Yunanca, Hititçe, Luwi dili, “Pelasgi” Dili, Sami Dili, Slavca, Sümerce ve diğerleri.. Eğer çözümlerden biri doğruysa, diğerlerinin hepsi yanlıştır.”
YVES DOHOUX

Sir Arthur Evans yüz yıl önce Girit’te Knossos’ta “Minos Sarayı”nda “Lineer B Yazısı” adını verdiği şey için kazı yaparken, yine çoğunlukla kil tabletlere yazılı ve ona benzeyen ikinci bir yazı buldu ve buna “Lineer A Yazısı” adını verdi.
Knossos’ta ve Girit’in başka yerlerinde çoğunlukla mühür taşları üzerinde üçüncü bir tip yazı buldu ve onu da “hiyeroglifik” olarak tanımladı. Arkeolojik kayıtlara göre “hiyeroglifik”, üç yazının en eskisiydi ve İÖ 2100-1700 yılına aitti.
Lineer A, ÎÖ 1750-1450 dönemindendi ve Lineer B ise Lineer A’dan sonra geliyordu. Bunun üzerine Evans üç yazının da aynı “Minos” Dili’ni yazdığını ve Lineer B’nin Lineer A’dan ve Lineer A’nın da herhalde “hiyeroglifik” yazıdan geliştiği sonucuna vardı.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen

Gizlice Gömülen Ohio Yılanı

02 Mayıs 2011 Yorum bırakın

AVRUPA’DAN KUZEY AMERİKA’YA göçenler, batıya doğru yayıldılar. Irmak boy­larına, ovalara ve ağaçlıklı bölgelere yerleşti­ler. Bu yayılma sırasında, daha önceden yok olmuş, yoğun nüfuslu, güçlü uygarlıklar izle­riyle karşılaştılar. Özellikle Büyük Missis-sippi, Miami ve Ohio ırmaklarının üzerindeki yükseltilerde çok sayıda kalıntı bulundu. Bu kalıntılar toprak tepecikler, höyükler ve çitlerdi. Binlerce dönümlük ara­zisinin her yanına yayılmışlardı. St. Louis’ dekiler gibi yapay tepelerin üzerinde tapınaklar vardı.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen

Esseniler ve Kumran Yazıları

01 Mayıs 2011 2 yorum

1947 de bir Bedevi çoban, Ölü Deniz kenarında otlattığı keçilerinden biri, bir mağaraya girince, onu çıkarak için bir taş atar. Kırılan bir küp sesi…. Küpten, altın değil, bezlere sarılmış kağıt tomarlar çıkar… Yazılı kağıtlar…. 2000 yıldır keşfedilmeyi bekleyen yazılar. Ölü Denizin batı yakasına yayılmış bir çok mağara ve harabede binlerce ve binlerce yazılı kağıt, deri hatta bakır levha bulunur. Tarihi ve arkeolojik değerden önce, antika meraklılarının parasal değeri hız kazanır. Elden ele geçen buluntular 1954 yılında, Wall Street Journal’in ilan sayfalarına kadar sıçrar: “Dört adet Ölü Deniz Yazıtı, kelepir satılıktır…”. Yazıtlar, arkeolog-tarihçi-din adamı grubunun elinde toplanmaya başlar. Bedevi çobanın karanlık mağaraya attığı taşı, sonraki 40 yıl boyunca 40 akıllı (!) çıkaramayacak ya da isteyerek çıkarmayacaktır.
O günlerde Kudüs’te, Rockfeller Vakfının finanse ettiği bir kurum vardır: “Ecole Biblique”. Başındaki kişi Peder Roland de Waux’dur. Kazıların yönetimi, buluntuların sınıflandırma, çeviri ve yayımı işi Ecole Biblique’e , daha sonra özellikle bu amaçla kurulan “International Team”e verilir. Bu aslında bir görev değil bir ayrıcalıktır. De Waux tüm işi yürüten, daha doğrusu yönlendiren kişidir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen, Kültür, Tarih

Nebra Diski (Gök Tekeri)

01 Mayıs 2011 Yorum bırakın

Nebra gök tekeri arkeolojik yöntemlerle MÖ 1600 yıllarına ait olduğu bulunan ve Almanya’nın Sachsen-Anhalt eyaletinde bulunan Nebra kazı alanında bulunduğu söylenen arkeolojik bir buluntudur. Yaklaşık 30 cm çapında, mavi-yeşil kayaç kiri kaplı, üzerinde güneş ya da dolunay olduğu sanılan, ayrıca içlerinde Ülker yıldız kümesinin de bulunduğu yıldızlar ve çok kürekli bir güneş teknesi olduğu düşünülen bir çok çizgi bulunan bir hilal şeklinde altın işleme işaretler bulunan bronz bir tekerdir. Bronz Çağı’nın Unetice kültürü ile bağlantılandırılır.
Eğer bu buluntu gerçek ise Avrupa Bronz Çağı’nda yaşayan Stonehenge’i yapan halkların gökbilimsel bilgileri ve yetenekleri üzerine yeni bir ışık tutacaktır. Gök tekerinin çevresine işlenen yayların açılarına bakılacak olursa Orta Avrupa’da bulunan Bronz Çağı kültürlerinin sanılandan daha erken zamanlarda çok karmaşık gökyüzü ölçümleri yaptığını gösterir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen

Hindistan Kıyılarında Bir Batık Şehir – M.Ö. 7500?

24 Nisan 2011 Yorum bırakın

Sualtı arkeolojik sit alanı 9000 yıldan eski olabilir ve Hindistan’da Surat’tın 30 mil batısında Kuzeybatı Khambhat (Cambay) Körfezinde bulunmuştur.

15 Şubat, 2002, Surat, Hindistan – Bir ay önce Ocak ayı ortalarında, Hindistan’da bir denizbilimcisi Hindistan’ın kuzeybatısında Khambhat (Cambay) Körfezi açıklarında yaklaşık olarak 40 metre derinliklerde sonar okumalar 90 derecelik kare ve dikdörtgen şekiller tespit ettiğini açıklamıştı. Bunun üzerine Hint Bilim ve Teknoloji Bakanlığı bölgede deniz dibi tarama emretmiş. Bulunanlar, dünyanın her tarafındaki arkeologları şaşırtmıştır ve iki hafta önce Surat kıyısından 30 mil ötesindeki sualtı sit alanı araştırmasının başındaki Hint Bakanın bulunduğu özel bir toplantının konusu olmuştur.
Bu özel toplantıya katılanlar arasında Hint Bhakti Vedanta Enstitüsü için arkeoloji tarihini araştıran ve “Yasaklı Arkeoloji” (Forbidden Archaeology) kitabını yazan Amerikan yazar Michael Cremo vardı. Bugün onunla kazı ve karbon testle 9000 yıl önceye giden buluntuların anlamı konusunda konuştum.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen, Tarih

Bilinen Tarih Gerçekse O Halde Bunlar Neden Açıklanamıyor ?

24 Nisan 2011 3 yorum

Binlerce yıllık birtakım buluntular, arkeolojiyi ve tarihi altüst edip duruyor. Tutucu bilim adamları bu tür yaklaşımları, yazılı bilgilerde olmadığı gerekçesiyle bir türlü benimseyemiyorlar. Aşağıdaki yazıda, bilinen tarihi bilgilerin yanlışlığını ortaya koyan kanıtlara yer veriliyor. Dr. Abner Weisman’ın İnka öncesi eserler koleksiyonundan bir model. Dr. Weisman, bu modelin sezaryen ameliyatı geçirmiş bir kadını yansıttığını öne sürüyor. Bu doğruysa, ilkel toplumların çok ileri düzeyde tıbbi becerileri olduğu anlaşılıyor (üstte).

COLORADOLU BİR KOVBOY 1880 yılında bir tepenin eteğindeki maden dama­rından kömür getirmek için yola çıktı. Çıkar­dığı kömür, damarın ağzından 45 m uzaklıkta, yüzeyden de 90 m derinlikteydi. Kovboy, kömür parçalarının, sobasında yak­mak için çok büyük olduğunu gördü. Kırdığı kömürlerin bir tanesinin arasından demir bir yüksük yere düştü. Bu cisim yörede “Havva’nın yüksüğü” olarak biliniyordu. Üzerinde günümüzdeki yüksüklerde olduğu gibi çentikler vardı. Metal yüksük, çevredeki meraklı insanlar ara­sında elden ele dolaşmaktan ufalandı ve en sonunda da kayboldu! 1883’te The American Antiquarian dergisinde bir yazar bu yüksüğü tanıtırken, birçok soruyu da beraberinde gün­deme getiriyordu.

“Yüksük buraya nereden geldi? Beyaz adamların Colorado’ya gelmesinden önce bura­daki yerli kabileler böyle bir nesneye sahipmiydiler?”

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:Bilinmeyen