Evrenin Doğuşu, Yaşı ve Geleceği
İsviçre – Basel Astronomi Başkanı, Prof. Dr. G. A. Tammann’a göre, “bilimsel araştırma, yaşamımızı ve içinde yaşadığımız evrenin tasvirini değiştirmiş ve ortaya çıkan bu tasvir de düşüncemize kuvvetli bir etki yapmıştır. İşte, bilim bu yolda kültürümüzün çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır”.
Bilimler, bu yüzyıl süresince, Dünya’ya bakışımızı temelde değiştirmişlerdir. Teknolojiyi, tıbbı, uygarlığı ve belkide en önemlisi insanın düşünmesini etkileyerek kültürel bir devrim yaratmışlardır.
1930′lu yıllara kadar bir sır olarak kalmış olan yaşamın kökenini oluşturan Güneş’in enerji kaynağını ortaya çıkarmayı başaran insanoğlu, Dünya üzerinde etkinliklere ve olaylara çabucak katılabilecek şekilde bir haberleşme ve ulaşım ağını oluşturabildi. Dünya’nın çekim ivmesinden kurtulmayı başararak, Dünya’nın yuvarlak olduğunu anladı. Ay’a adım attı ve gezegenlere uzay araçları gönderdi. Bu şekilde gelişen akılcı düşünme utkusu, batı Avrupa’ya eşi görülmemiş 50 yıllık bir barış getirdi.
Yıldızların Yaşam Hikayeleri
Gökyüzünü incelediğimizde, inci tanecikleri gibi parlayan, varlığımızın hammaddeleri yıldızların bizler gibi doğup büyüyerek,olgun hale geldikten sonra yavaş yavaş yaşamlarının sona erdiklerini görmekteyiz.Ama bir farkla; bizler sessizce bu dünyayı terk ederken,yıldızların ölümü etrafındaki diğer yapılar için bir tehdit halini alır.
Uzayda galaksilerin içinde, nebula olarak adlandırılan ,soğuk ve karanlık toz bulutları vardır. Bunlar az sayıdaki helyum atomları ile hidrojen atomlarından meydana gelen seyrek gazlardır.Bu gaz ve toz bulutları,galaksi etrafındaki şok dalgalarının ve gaz bulutlarının kendi gravitasyonel çekiminin neden olduğu etki ile büyük bulut ve küreler halinde yoğunlaşarak,sıkışıp ısınırlar. Çünkü bu gaz küresi kendini oluşturan gazların korkunç ağırlığına karşı koyamaz. Böylece yıldız taslağı büzülmeyi,merkezdeki basınç ve sıcaklık da artmayı sürdürür (basınçla sıcaklık doğru orantılıdır).Sonunda da yıldız taslağının merkezindeki sıcaklık on milyon dereceye ulaşınca hidrojen yanması başlar.
Yıldız Tozu: Yaşamın Elementleri
Çevremizdeki her şey, hayvanlar, bitkiler, toprak, hava, cep telefonumuz, otomobilimiz, gezegenler, yıldızlar ve elinizde tuttuğunuz dergi “atom” adı verilen, maddenin temel yapıtaşlarından oluşmuştur. Peki, atomların kökeni nedir? Bu sorunun yanıtı gerçekten heyecan verici. Çünkü bizi ve çevremizdeki her şeyi oluşturan elementler, Büyük Patlama’dan süpernova patlamalarına kadar birçok olayı yaşamışlar.
Vücudumuzdaki atomların büyük bölümü, 13,7 milyar yıl önce Büyük Patlama’nın hemen ardından oluşmuş ve o günden bu yana değişmeden kalmış durumda. Evrende en çok bulunan element olan hidrojen, vücudumuzdaki atomların da çoğunu oluşturuyor. Evrenin yaklaşık % 90′ını, vücudumuzunsa yaklaşık % 60′ını oluşturan hidrojen, ilkel evrenin oluşturabileceği, sadece bir proton ve bir elektrondan oluşan en basit element.
Karadelikler Uzak Uzaya Açılan Kapılarmı?
Sema Kapıları
Kur’an-ı Kerim’de “semanın görünmez kapıları”na dikkatimiz çekilir. Kapılar geçit yerleri olduğuna göre, “sema kapıları” ifadesini; başka uzay-zamana, farklı boyut ve kâinatlara geçit noktaları olarak anlamak mümkün müdür? Kur’an-ı Kerim’de yer alan “sema” teriminin, bugünkü mânâsı ile “uzay-zamana” karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
Bir türlü çıkamadığımız kâinatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşünen astrofizikçilere göre de, karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur’an’ın rehberliğinde kâinattaki sırlara yorum ve açıklama getiren Bediüzzaman’a göre gökteki yıldızların bir kısmı Ahiret âlemlerine bakmaktadır.
[Belgesel] BBC Space: “Cesurca Devam”
Bugün için gerçek anlamda yakın yıldızlar ve galaksiler arasında bir şehirden diğerine yol almak kadar hızlı yolculukları düşlüyorsak ışık hızı bariyerini dolayısıyla bizi ve hız limitlerimizi sınırlayan/belirleyen zaman ve boyut faktörünü aşacak uzay araçlarına ihtiyacımız olacaktır. Bu anlayış içerisinde derin uzay yolculukları konusunda ciddi adımlar atmaktan söz edeceksek bir üst uzay yolculuğunu düşünmüş olmamız gerekir.
[Belgesel] BBC Space: “Yeni Dünyalar”
Aslında diğer yıldızların etrafında gezegen olmaması için hiçbir geçerli neden bulunmamaktadır. Galaksimizde yüz milyar kadar yıldız varken, Güneş, ayrıcalıklı çok özel bir yıldız olamaz. Galaksimizde Güneş benzeri çok sıcak ve çok soğuk olmayan yıldızların sayısı üç milyar kadardır. Bunlardan iki milyarında gezegen sistemleri olduğunu ve onda birinde yaşama uygun gezegenler bulunduğunu var saysak bile yine de yaşama elverişli gezegenleri olabilecek 200 milyon kadar yıldız bulunması gerekir. Bu sayı bile galaksimizde yalnız olmadığımız konusunda bir fikir verebilir. Bu sayı tahmin edilebilecek minimum sayıdır. Çift ve çoklu yıldız sistemlerinin etrafında da uygun yörüngelerde yaşam için elverişli gezegenlerin bulunmaması için hiçbir neden yoktur. Bu basit istatistiğe göre bulunduğumuz yerden 20 ışık yılı uzaklık içinde yaşam barındıran bir iki gezegenin bulunması gerekir. Yıldızlar arası uzaklıklar o kadar fazladır ki bırakın o canlılarla iletişim kurmayı, gezegenlerin varlığı bile bugüne kadar gözlemsel olarak saptanamamıştır. Aslında iletişim kurabilmek için oralarda canlı bulunması yetmez. Bizim gibi zeki canlıların bulunması gerekir. Çünkü insanoğlu henüz deniz yosunları, bitkiler, böcekler gibi canlılarla iletişim kuramıyor. İletişim kurmak istediğimiz dünya dışı zeki canlıların da yıldızlar arası iletişimde bulunabilecek teknolojiyi kurmuş olmaları gerekir, iyimser tahminlere göre Güneş’ten birkaç yüz ışık yılı uzaklık içinde teknolojik olarak çok ilerlemiş uygarlıkların var olması gerekmektedir.
Buyrun İzleyelim:
Zamanın Durduğu Yer: Kara Delik – Black Hole
ABD’nin 70 yıllık köklü bilim kurumu Jet Propulsion Laboratory’nin tespit ettiği M87 Karadeliği öyle büyük ki güneşin tam 6 milyar 400 milyon katı…
[Belgesel] BBC Space: “Kara Delikler”
Kara delik, astrofizikte, çekim alanı her türlü maddi oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük bir kozmik cisimdir. Kara delik, uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen bir nesnedir de denilebilir. Bu tür nesneler ışık yaymadıklarından kara olarak nitelenirler. Kara deliklerin, “tekillik”leri dolayısıyla, üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları kabul edilir. Karadeliklerin içinde zamanın ise yavaş aktığı ya da akmadığı tahmin edilmektedir. Kara delikler genel görelilik kuramıyla tanımlanmışlardır. Doğrudan gözlemlenememekle birlikte, çeşitli dalga boylarını kullanan dolaylı gözlem teknikleri sayesinde keşfedilmişlerdir. Bu teknikler aynı zamanda çevrelerinde sürüklenen oluşumların da incelenme olanağını sağlamıştır. Örneğin bir kara deliğin çekim alanına kapılmış maddenin kara delikçe yutulmadan önce müthiş bir ısı derecesine ulaştığı ve bu yüzden önemli miktarda x ışınları yaydığı saptanmıştır. Böylece bir kara delik kendisi ışık yaymasa da, çevresinde bu tür bir icraat yarattığı için varlığı saptanabilmektedir. Günümüzde, kara deliklerin varlığı, ilgili (astrofizikçiler ve kuramsal fizikçilerden oluşan) bilimsel topluluğun hemen hemen tüm bireyleri tarafından onaylanarak kesinlik kazanmış durumdadır.
Simülasyon olarak karadelik tarafından gerçekleştirilen yerçekimsel bükülmenin arka plandaki galaksiyi eğmesi
Buyrun İzleyelim:
[Belgesel] BBC Space: “Hayatta Kalmak”
BBC’nin hazırlamış olduğu Space belgesel serisinden ikincisi: “Hayatta Kalmak”
Buyrun İzleyelim:
[Belgesel] BBC Space: “Yıldız Maddesi”
BBC’nin hazırlamış olduğu Space belgesel serisinden ilki: “Yıldız Maddesi”
Buyrun İzleyelim:
Son Yorumlar