Troya Savaşı Gerçekten Oldu Mu?
Çanakkale’den sadece birkaç kilometre uzaklıkta, Trakya’yı Anadolu topraklarından ayıran dar boğazın Asya yakasında, Hisarlık adlı küçük bir tepe vardır.
Heredot, Ksenefon, Plutarkhus ve diğer Yunanlı ve Romalı klasik yazarlara göre, burası Troya’nın, Homeros’un İlyada ve Odysseia’sında geçen Troya’nın bulunduğu yerdir. Klasik Yunanlılar, Homeros’un Troya’yı sahiden görmüş olduğundan emin değillerdi. Buna karşılık, ne anlattığı savaşların gerçekliğinden ne de Hisarlık ve çevresinde geçtiğinden kuşku duyuyorlardı.
Eski Çağlarda Ölüm Gelenekleri
TOTEMİZM DE ÖLÜM GELENEKLERİ
Totemizm kısaca “insanla hayvan ya da bitki gibi doğal nesneler arasında bir akrabalık ilişkisi ya da gizemli bir bağ bulunduğu inancına dayanan düşünce ve davranış sistemi”dir. Genel olarak, totem hayvan ya da bitkiyle topluluk üyesi arasında bir akrabalık ilişkisi kurulur. Bu ilişki mitolojiyle de desteklenerek kuşaktan kuşağa aktarılır. Türklerin kurt neslinden ve kayın ağacından geldiği inancı buna bir örnek olarak verilebilir. Böylece bitki ve hayvana aktarılan kutsallık sayesinde, doğa, kutsal ve kutsal olmayan olarak ikiye ayrılır.
Kutsal olan kutsal olmayan ayrımı, totem-hayvan ya da totem-bitkinin rastgele tüketilmesinde de kendini gösterir. Bunlar ancak dinsel törenlerde tüketilebilir, bunun dışında, totem-hayvan ya da totem-bitkiye dokunulmaz.
İskandinav (Viking) Mitolojisi
İskandinav mitolojisi en genel anlamıyla İskandinav topluluklarının Hristiyanlık öncesi dinleri, inanışları ve efsaneleridir. Danimarka, İsveç, Norveç ve İzlanda gibi İskandinav ülkelerinde yaşayan halkların atalarının kuşaktan kuşağa aktardığı zengin bir mitos öykü ve masal dağarcığı vardır. İskandinavya’da tapılan tanrılara ilişkin efsanelerin yanı sıra ‘Sağa’ denen ve kahramanların haydutların, hayaletlerin, canavarların deniz krallarının köylülerin cücelerin aşk ve serüvenlerinin anlatıldığı öyküleri de vardır. İskandinav mitolojisi günümüz dünyasında mitoslarda geçen tanrılar ve simgeler yönüyle oldukça bilinir bir durumdadır .Örneğin ’Yüzüklerin Efendisi’ kitap ve film serisi temeline bu mitosları oturtarak şekillendirilmiştir. Yazar Tolkien’in Orta Dünya (Middle Earth) adı İskandinav mitolojisindeki dokuz dünyadan insanlara ait olan Midgard’dan esinlenilerek yaratılmış. Cüceleri yaratan Äule demirciler tanrısı balta kullanan Thor’la önemli benzerlikler taşıyor. Tolkien’in kullandığı çoğu cüce adı ve bunların yanında Gandalf da İskandinav mitolojisi kökenli. Ayrıca Gandalf’ın tanrı Odin ile kimi benzerlikler taşıdığı görülüyor.
Hz.Nuh ve Nuh Oğulları
NUH VE NUH OĞULLARI
Genelde, insan tarihinin 10,000 sene önce biten son buzul çağın gerilemesiyle başladığı inanılır, tabii burada taş devrinden başlayan yükselişten söz ediyoruz. Atlantis’in olması gerektiği çağda dünyanın büyük kısmı buzlarla örtülü olmalıydı. Bu buzlar hemen hemen Kanada’nın ve Kuzey Avrupa’nın çoğunu kapladığı gibi Güney Amerika’nın bazı kısımlarını örtüyordu. Demek oluyor ki, dünyanın etrafında ince bir kuşak uygarlığı barındıracak durumdaydı. Aslında dünyanın şimdiki durumu bundan iyi olmakla beraber yine de, onun yuvarlak oluşu ideal iklim açısından güneşi bazı yerleri fazla, bazı yerleri az ısıtmaya ve aydınlatmaya yol açıyor. Ancak, buzul çağı ile ilgili bilmediğimiz birçok şey vardır. Buzul çağların neden olduklarını bilim adamları saptayamamıştır. Bir takım hipotezler ortaya atılmıştır. Güneşte periyodik olarak ısı gücün azaldığı veya güneş sistemi zaman zaman soğuk alanlara girdiği ortaya atılmıştır. Ayrıca son buzul çağında tropik iklimlerin bitki ve hayvan çeşitlerinin bulunması iklim kuşaklarının yer değiştirdiği tezini güçlendiriyor.
Üç Bilinmeyenli Denklem: Truva – Türk – Roma
Hektor ve Aşil
Türklerin kökeni konusunda sayısız teori vardır. Neredeyse tüm insan topluluklarının Türklerden çıktığını savunanlar da bulunur. Şimdi de “Türkler Truva’dan mı çıktı? Roma’yı da Truvalılar mı kurdu?” tartışması çok güncel. Toplumsal Tarih dergisinin ağustos sayısında, Prof. Dr. Stefanos Yerasimos, Rönesans dönemi belgelerine dayanarak yukarıdaki cümleyi doğrulamış durumda.
Yerasimos, “Türkler, Romalıların Mirasçısı mıdır?” başlıklı yazısında 1354 yılında ölen Andrea Dandolo adlı Venedikli tarihçinin yazdıklarına dayanarak şunları söylüyor: “Türklerin anavatanı Kafkas dağlarının arkasındadır. Kökenleri Truva kralı Priamos’un oğlu Troilos’un oğlu Turcos’a dayanmaktadır. Turcos, kentin alınmasından sonra yandaşlarının büyük bölümüyle bu yörelere sığınmıştır.”
Theseus ve Minotauros
Böylece Minos, utancını gizlemek için canavarı bir hapishanede saklamaya karar verdi ve büyük yetenek sahibi ünlü mimar Daedalos’un çizimiyle bir yer yaptı. Bu hapishane gözleri aldatan labirent geçitleriyle…
OVİDÎUS, 1. YÜZYIL
Theseus ve Minotauros hikâyesinin (ki, bazı bölümleri İÖ 6. yüzyıl sonralarına kadar izlenebilir) İÖ 2. yüzyıl kaynağı Atinalı Apollodoros’a göre Theseus, Atina’nın eski bir kralıydı. Babası ölümlü kral Aigeus ise de, “biyolojik babası”nın Tanrı Poseidon olduğu iddia edilmiştir. Theseus’un hikâyesinin ana konusu bir gencin çeşitli güçlüklerle başederek ergenliğe erişmesidir. Yunan mitolojisinde çok rastlanıldığı üzere erkekliğe giden yol gurur, ironi ve hüzünle kaplıdır. Ancak bu hikâyenin başka bir tarihsel gerçeği var mıdır?
Atlantis’in İzinde
ÇOĞU ARAŞTIRMACIYA GÖRE, günümüzden yaklasık 11.000 yıl önce, Kuzey Afrika, Mısır’ın batısı ve İspanya’dan Kuzey İtalya’ya kadar Avrupa, Atlantis’in egemenliğindeydi. Bu büyük kıta, Herakles Sütunları’nın batısına (Cebelitarık Boğazı) kadar olan bir bölgeyi kapsıyordu. Atlantisliler Deniz Tanrısı Poseidon’un soyundandı. Bu Tanrı, ölümlü bir kadınla birleşmişti. Bir kıta kadar büyük olan ada, adını mitoloji kahramanı Atlas’tan almıştı. Atlas Poseidon’un oğullarından biriydi.
Tarihi
Atlantis’in bir zamanlar var olduğunu kabul eden araştırmacılara bakılırsa, bu kıtanın tarihi şöyle: Atlantis binlerce yıl bolluk ve zenginlik içinde yaşadı. İçlerindeki Tanrısal özellik kuşaklar boyu sürdü. Erdemden başka her şeyi küçümsediler. Fakat zamanla o Tanrısal özellik yavaş yavaş kaybolmaya başladı. İşte o zaman hırs ve güç tüm benliklerini kapladı.
Komşularla savaş
Atlantisliler Avrupa ve Asya’da bulunan komşularına savaş açtılar. Saldırıya uğrayanlar, özellikle Yunanlıların önderliğinde karşı
koydular. Bunların başında eski Atinalılar geliyordu. İşte bunun içindir ki, Atlantis konusunu ilk kez ortaya atan kişinin bir Atinalı olan İ’.ö. 4. yüzyılda yaşamış Eflatun olması hiç şaşırtıcı değildir.
O zamanlar eski Atina, cesareti ve askerlikteki ustalığıyla ünlüydü. Helenlerin de önderiydi. Bazıları bu birlikten ayrılırlar. Kalanlar ise yalnız başlarına savunmayı üstlendiler. Atina çok büyük tehlikeler geçirdi. Ama sonunda istilacıları yendi. Bir müddet sonra da Atlantis’te büyük depremler ve sel felaketleri oldu. Atlantis adası da denizin derinliklerinde kayboldu …
Binlerce yıllık arşivler
Dünya Tarihine Vurulmuş Türk Damgası
74 bin yıl önce başlayan ve bugün Almanya’nın Berlin şehrine kadar uzanan buzul döneminin 12 bin yıl önce sona ermesiyle, dünya ısısı 4-5 C° artmaya başlamıştır. Artan ısıya bağlı olarak buzulların erimesi ve şiddetli yağmurlar nedeniyle deniz ve göllerdeki su seviyesi 125 metre kadar yükselmiş, dünya iklim ve coğrafyasında büyük değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklere Anadolu topraklarından bir örnek verecek olursak; şu anki Tuz gölü, o tarihlerde Konya-Ereğli Havzasını kaplayan büyük bir göldür ve Çatalhöyük de bu gölün kıyısında kurulmuştur. Anadolu’dan çok daha büyük yüzölçüme sahip olan Asya topraklarında da bu iklim değişikliği neticesinde çok sayıda su havzaları; akarsular, göller, ve iç denizler meydana gelmiştir.
Yazarı Diyorki : “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz !
Bu sözler bir kitabın adı :
Kısa tanıtımı :
“Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz”
Tarih yeniden mi yazılacak?
Kadim Türkler tüm insanların ataları mı?
Onlar, bin yaşına kadar yaşayarak, uzun yaşamın sırlarını öğrenmişler miydi?
Tüm dinler onların Tengri dininden mi türedi?
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda Türk müydü?
“Işık doğudan gelir” ne anlama geliyor?
Türkler gelecekte insanoğlunun kurtuluşunda nasıl bir rol üstlenebilirler?
Amerika’da doğan ve daha sonra Meksika’ya yerleşen bir yazar, eşinin ani ölümünden sonra ruhunun hep yanında olduğuna ve destek verdiğine inanarak insanlığın ve dünyanın daha iyiye gitmesi için ne yapılması gerektiği konusunda araştırmalar yapmaya başlıyor. Özellikle, Hıristiyanlığın kökenlerini araştırarak işe başlıyor ve çok ilginç bir şekilde araştırmaları onu Türklerin ayak izlerine götürüyor.
Son Yorumlar