Kur’an’da Zaman Kavramı
Uzun zamandır insanlığın zihnini, “zaman var mıdır?”, “izafi midir?” yoksa “zaman sadece bir an mıdır?” gibi sorular meşgul etmiştir. Galilei, Newton, Einstein, Stephen Hawking gibi birçok bilim adamı tarihin birçok döneminde bu sorulara cevap bulmaya çalışmışlardır.
Einstein’in “zamanın göreceliği”, Stephen Hawking’in “kara delikler” kuramları 20. yüzyılda yeni ortaya atılmış teoriler gibi görünse de, Kuran-ı Kerim bütün bunları diğer birçok ilim gibi, Einstein, Hawking ve diğerlerinden yüzyıllar önce haber vermiştir.
Örneğin, Einstein’ın rölativite kuramına göre, zaman sabit değildir, hıza bağlı olarak uzar veya kısalır. İşte Einstein zamanın göreceliğini bu şekilde izah eder.
Eski Mısır’da Hamilelik Testi, Cinsiyet Tespiti ve Doğum Kontrolü
Mısır’da 1898 yılında Sir Flinder Petrie adlı bilim adamının ortaya çıkarttığı Kahoun Papirüsü ile 1862 yılında bulunan Smith Papirüsü ve 1873 yılında bulunan Ebers Papirüsü’nde gebelik, idrar hastalıkları, varisler ve gebelik testleriyle ilgili bilgiler yer alıyor. Müzelerde sergilenen papirüslerde yer alan bilgilere göre, hamile şüphesi olan bir kadın her gün sabah idrarıyla biri buğday, diğeri arpa dolu iki torbayı sularmış. Hamilelik şüphesi olmayan bir başka kadın da yine ayrı ayrı buğday ve arpa torbalarını idrarıyla sularmış. Hamilelik şüphesi olan kadının idrarla suladığı buğday ve arpa dolu torbalar, diğer kadının suladığı torbalardan daha önce çimlenirse, hamile olduğu anlaşılırmış.
Hermes, Hermesçilik ve Kökeni
İ.S. 390 yılında İskenderiye’deki Serapis Tapınağı ve hemen yanıbaşındaki Büyük İskenderiye Kitaplığı Hıristiyanlar tarafından yıkıldı. İ.S. 415 yılında ise ünlü filozof ve matematikçi Hypatia, bir Hıristiyan keşişler grubu tarafından öldürüldü. Bu iki ayrı olay, yüz yıllar süren Mısır inançlarının sona erdiğini ve “Karanlık Çağlar”ın başladığını gösteriyordu.
Ne yazık ki kimi tarihçiler bu olayları, içerdikleri Hıristiyan etkisini görmezden gelerek, Helen akılcılığına karşı Doğu fanatizminin birer baş kaldırışı olarak yorumladılar. Oysa olayları çıkaranlar, Mısırlı Hıristiyanlardı ve Mısır o günlerde Roma İmparatorluğunun uzun zamandan beri Hıristiyanlaşmış bir eyaletiydi.
Maya’larda Astronomi
“Dünyadaki ilk insanlar” söz konusu olduğunda Mayalar’ın kutsal kitabı Popol Vuh der ki: “Bakar bakmaz dört bir yanlarını bir anda görüverdiler. Sonra dikkatlerini semaya ve yuvarlak dünyaya çevirdiler. Onlar her şeyi bilebiliyorlardı.”
Mayalar ve Olmekler yukarıdaki satırlarda kapalı olarak verilen bilgiye her halde sahiptirler. Çünkü özellikle astronomi, matematik alanlarındaki başarıları, bize ister istemez bunları düşündürmektedir. Şimdiki durumda “efsane kahramanı” olarak nitelendirmeden öte geçmeyen söz konusu “ilk insanlar”ın bilgisine sahip bulunuyorlardı. Astronomi ve matematik konularındaki başarıları Orta Amerika tarihçilerini hala şaşkın halde bulundurmaktadır.
Bilinen ve Bilinmeyenleriyle Albert Einstein
Albert Einstein, modern zamanların en ünlü bilim insanı… Uzay, mekân ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. Dağınık saçları ve çorapsız giydiği ayakkabılarıyla hep göze batan bu çok yönlü bilim insanının gizli kalmış dünyasında yolculuğa başlıyoruz…
Einstein, 1879 yılında Güney Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi; annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.
Rehber Taşı
ABD’nin Georgia eyaletinde bulunan “Rehbertaşı” henüz 29 yıllık bir geçmişe sahip ama esrarını koruyor. Görenleri şaşırtan taşı kimin yaptırdığı tam olarak bilinmiyor. Ama “Mahşer gününden sonra hayatta kalabilecek insanlara, yeniden bir medeniyet kurmaları için bir rehber niteliğinde” olması amacıyla yaptırıldığı biliniyor.
Üzerinde, Svahili dili dahil 8 dilde sayısız ilginç yazılar mevcut. Tarihten genetiğe, sosyal bilimden fiziğe kadar pek çok bilgi var.
Her biri 20 ton ağırlığında, 5 metre yüksekliğinde beş ayağı, bir de 12 tonluk bir tepe taşı olan devasa anıtın her türlü doğal felakete meydan okuyacak nitelikte yapılması istenmiş. 1980’de dikilen anıtın hikayesi ise Temmuz 1979’un bir cuma akşamında başlamış.
Karındeşen Jack Efsanesi (Jack the Ripper)
“Tarihe bakıldığında 20.yüzyılı benim başlattığım görülecektir.”
Karındeşen Jack, 1888 yılının ikinci yarısında İngiltere’nin başkenti Londra’nın varoş semti Whitechapel’da faaliyet göstermiş seri katile (veya katillere) verilmiş isim. Katile Jack ismi, Merkezi Haberalma Örgütü’ne katil olduğunu iddia eden bir kişi tarafından gönderilmiş mektuba binaen verilmiştir. Bu mektup cinayetlerin işlendiği dönemde basılarak yayınlanmıştır.
Tamamı hayat kadını olan kurbanlardan beşinin aynı kişi veya kişilerce öldürüldüğü kesinleşmiştir. Ancak Karındeşen Jack’e maledilmiş yaklaşık 20 cinayet vardır. Cinayet dosyası cinayetlerden iki sene sonra kapatılmıştır. Ancak günümüz İngiliz dedektifleri ve bilim adamları, modern teknolojinin de yardımıyla halen cinayetleri aydınlatmaya çalışmaktadırlar. Günümüze kadar ulaşmış tek fiziki kanıt, kurbanlardan birine ait olduğu iddia edilen şaldır.
Türklerde Doğaüstü Varlık İnançları
Türk halkbilimindeki sözlü gelenekler içinde insanların hayatını etkileyen, inançlarla yakından bağlantılı, olağanüstü nitelikler taşıyan, gizli güçlere sahip oldukları kabul edilen, ancak ne oldukları pek bilinmeyen varlıklarla ilgili pek çok anlatı vardır. Bu anlatıların değerlendirilmesi, insanımızı anlamaya, onun hangi düşünce ortamında yaşadığını bilmeye, tanımaya hizmet eder.
Hem doğu hem batı kültürlerinde görülen ve inanç alanının ortak tasarladığı kimlikler diyebileceğimiz bu varlıklar, atasözü ve deyimlerimizde;‘cin fikirli, cin gibi aklı olmak, cin çarpmak, cini tepesine çıkmak, cinleri başına toplanmak, cinlerin cirit oynaması, cin başka şeytan başka, cin tutana bir muska kafidir, cadı kazanı, cadı suya batmaz, perisi alçak’ gibi ifadelerle yer alırken masallara da konu olmuşlardır. Ancak bu çalışmada cin – peri masalları ele alınmamış, onların ayrı bir inceleme konusu yapılması düşünülmüştür.
Sembolizm ve Semboller
Sembol Nedir?
Sembolün Türkçe karşılığı simgedir. Sembol sözcüğünün kökeni, eski Mısır dilindeki “symbolon” sözcüğünün Grekçe’ye geçmiş hali olan symballein fiilidir; “birlikte tartışmak, birlikte birleştirmek, bir arada toparlayıp bağlamak” anlamlarına gelir. Latince’ de symbolum biçimine dönüşmüştür. Sembol, kimi sözlüklerde “daha soyut bir şeyi anlatmaya yarayan daha somut şey” ya da “evrensel yasa, ilke ve prensipleri açıklayan işaretler” olarak tanımlanır.
Sembolizm kısaca, evrensel ilke ve prensiplerin sade ve insani öğelere indirgenerek ifade edilmesi olarak da tanımlanabilir. Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir. Sembolizm evrensel ve insanlar için birlikte kullanılan bir tür ortak alan bilgisidir ve semboller farklı dil-yazı sistemlerine sahip tüm insanlara aynı dilden hitap etmenin orta yolunu mutlaka bulurlar.
Stres: Hayatta Kalma İçgüdüsü
Başımıza her ne gelirse gelsin stresten biliyoruz. Stres, herkesten ve her şeyden bağımsız, çağımızın yeni canavarı sanki. Aslında durum hiç de sandığımız gibi değil. İnsan, kanser ya da kalp hastalıkları gibi, uzun yaşamanın hastalıklarına ulaşabilecek kadar kendi hayatta kalma mücadelesini kazandı. Peki, bizi hayatta kalma içgüdüsü stres, neden şimdi bu kadar kötü adam oldu. Dengelerimiz ve yaşam tarzımızın değişmesinden kaynaklanıyor olabilir mi sizce? Yoksa insan farklı boyutlara doğru bir yolculuğa mı başladı?
Daha hızlı koş!
Bu emir cümlesi bile kan basıncınızı değiştirdi. Şimdi bir karaca olduğunuzu düşünün ve peşinizde sizi gözüne kestirmiş bir kaplan olsun. Hayatta kalmak için tüm bedeninizin alarm durumuna geçmesi gerekir ve siren tuşuna basan da stres güdüsüdür.
Umulmazlık Teorisi
Umulmazlık Teorisi (Unexpected Theory)
Yazar: Cem Özüak
Evren, beklemediğimiz şeyleri bize göndermek konusunda çok ustadır…
Çoğu zaman olayların beklentilerimizin dışında gerçekleştiğini görürüz. Üstelik beklentilerimizi ne kadar çok kişiye söylersek gerçekleşme ihtimali de o kadar azalıyor nedense. Olumlu ya da olumsuz, çoğu zaman ummadığımız şeyler karşımıza çıkıyor. En başta kendi hayatımla, sonra da etrafımdaki insanların hayatlarıyla ilgili yaptığım gözlemlerde yaşamlarımızda çok enteresan ve sistematik denilebilecek düzeyde “umulmazlıklar” olduğunu fark ettim.
Gözlemlediğim kadarıyla hiçbirimizin hayatıyla ilgili umdukları şeyler gerçekleşmiyordu. Bu durum yüzde yüz olmasa bile %70-80 oranında böyleydi. Bu sistematiği fark ettikten sonra Murphy Kanunlarından ve Kuantum Teorisi’nden de güç alarak bu olağanüstü duruma “Umulmazlık Teorisi’” – “Unexpected Theory” adını koymayı uygun buldum. Aslında bu hepimizin bildiği fakat farkına varmadığı bir bilgiydi.
Araştırmacı-Tarihçi Cezmi Yurtsever: “Kardeş Katlini Emreden Kanun Defteri Sahte”
Fatih Sultan Mehmet’in “kardeşinin katledilmesi” emrini verdiğinin yazılı olduğu bir çeşit Osmanlı’nın devlet anayasası sayılan Kanunname-i Ali Osman belgesi üzerinde araş tırmalar yaptığını belirtti. Yurtsever, “Tarih kitaplarında Fatih’in kardeş katli maddesinin yer almasına kaynak gösterilen kanun defteri, 1614 yılında devlet katipler başı Bosnalı Hüseyin Bedayi Efendi tarafından Osmanlı Devlet Arşivi’nde bulunan asıl örnekten kopyalanmış. Adı geçen Kanunname-i Ali Osman defterinin kopyalanan örneğinin o dönem Osmanlı’nın
sürekli savaştığı Avusturya istihbaratı tarafından kaçırılarak Viyana’ya götürüldüğü bilgilerine ulaştım” dedi.
Son Yorumlar